İslam ahlakında her şeye dikkat edilmesi gerekir. Bunların başında da insanların birbirine olan davranışları gelir. Mesela Kuran ahlakı ile yaşayan bir insanın evine misafir olarak gittiğimizi düşünelim. Büyük ihtimalle misafirliğe gittiğiniz kişi, sizi çok güzel bir ahlakla karşılayacaktır. Çünkü İslam’da misafir ağırlamak çok güzel bir davranıştır ve gelen misafir her zaman el üstünde tutulur. Bu nedenledir ki eve ilk girdiğiniz andan itibaren o kişi sizi hiç tanımasa bile güler yüzlü ve çok sıcak bir şekilde karşılar. Misafir ağırlayan kişinin imkânları ne kadar kısıtlı olsa da, elinden gelen her şeyi yapmak için büyük çaba sarf eder. Çünkü Kuran’da Rabbimiz, gelen misafire, hiçbir şey istemeden ihtiyaçlarının sunulacağı bir şekilde ağırlamayı öğretir. Bu konuya örnek olarak Hz. İbrahim’in misafirlerine yönelik davranışları, Kuran ahlakının güzelliğini göstermektedir. “Sana İbrahim’in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: “Selam” demişlerdi. O da: “Selam” demişti. “(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk. ”Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); “Yemez misiniz?” dedi. (Zariyat Suresi, 24-27) Ayetinde bizlere haber verildiği gibi Hz. İbrahim misafirlerine çok kibar ve düzgün davranıp her türlü ikramda bulunmuştur. Fakat din ahlakını benimsemeyen kişilerin hal ve hareketleri son dere egoist ve insaniyetsiz bir şekilde olur. Eğer bu kişilerin evlerine misafir olarak gidilirse, burada hissedilecek bir duygu vardır, o da “yük olma” duygusudur. Çünkü cahiliye ahlakındaki insanlarda misafir, kendilerince ekstra “boğaz” anlamındadır. Bu anlayışta kişinin misafirliğe gelen insandan bir çıkarı varsa, ilişkilerin bozulmaması için mecburiyetten göstermelik bir saygı gösterirler. Fakat yine de bir taraf diğerine iki yâda üç sefer üst üste misafir olarak gitmemelidir. Bu cahiliye toplumlarında misafir çok fazla oturmamalı, hemen evine dönmelidir. Birkaç saatten fazla kalan kişiye tahammül edilmesi çok zordur. Eğer bu kişi yemeğe davet edilmediyse, hiçbir şekilde yemek ikram edilmez. Yapılacak en az harcama ile misafir evine gönderilmeye çalışılır. Evde yaşayanlar genel olarak yiyeceklerinin iyi ve temiz olanını kendilerine, kötü ya da bayat olanlarını gelen misafirlerine ikram ederler. Misafirin çok yemesi göze batar ve “artık gitse de kurtulsak” şeklinde düşüncelere kapılınılır. Misafirin asla salondan dışarı çıkması istenmez. Eğer misafir salondan dışarı çıkarsa, ev halkı olarak rahatsız olduklarını bir şekilde belli ederler. Gelen misafir uzaktan gelmişse ve birkaç gün kalmak zorunda ise o zaman ev halklı iyice huzursuz olur. Bir müddet sonra misafirin yediği şeyler, yaptığı davranışlar iyice göze batar ve rahatsızlık verir. Tabağında bulunan peynirden, içtiği çayın şekerine kadar her şey hesaplanır duruma gelinir. Misafire bir fazlalık olduğu ona her şekilde hissettirilir. Fakat şöyle bir durumda vardır ki, eğer eve gelen kişi tıpkı ev sahibi gibi cahiliye ahlakına sahipse, ev halkının rahatsız oluşunu umursamaz ve o evden en fazla nasıl faydalanabilir bunu düşünür. Sonuç olarak; Allah’ın zikrinden uzak olan insanlar, her durumda hem kendilerine hem de çevrelerindeki kişilere sıkıntı verebilecek bir durum oluştururlar. Dinin gerçekten yaşanmadığı ortamlarda hassasiyet, incelik, anlayış gibi iyi ahlaka uygun davranışlar bulunmamaktadır.
Mine ÇAKIR Yazılarla ilgili tüm hukuki sorumluluk yazıyı yazan kişiye aittir |